“Vicdan rahatlığıyla sefahat” ya da Mallarmé’den mülhem Débussy’e yaslanan Freddie Mercury

(Videoya tıkladıktan sonra açık bırakmanızı ve  yazıyı okumaya, müziği dinleyerek devam etmenizi öneririm)

Prélude à l’aprés-midi d’un faune (Bir kır perisinin öğleden sonrası için prelüd; keçi ayaklı tanrı Pan’ın öğleden sonrası da diyebiliriz) Débussy’nin, Mallarmé’nin şiirinden yola çıkarak bestelediği, atonal müziğin devlerinden Boulez’in modern müziğin dönüm noktalarından biri, arabeskin en yetkin örneği olarak nitelediği, Thomas Mann’ın Büyülü Dağ‘da kahramanı Hans Castorp’a dinlettiği, kısacası sanat tarihinde üzerinde bir anlam yükü birikmiş eserlerden biri. Efsanevi baletlerin, Nijinsky‘nin 1912’de ve Nureyev‘in Nijinsky’ anısına 1980’de dans etmiş olduğu bir balesi de var.

Programı resimleyen Rus ressam Leon Bakst, balenin kostüm ve dekorlarını da yapmış

Bu balenin koreografisi, dönemin bazı eleştirmenleri tarafından fazla cüretkâr bulunduğunda, koreografiyi savunan yazılardan birini yazan Auguste Rodin’in, kendisine poz vermeyi kabul eden Nijinsky’nin bir heykelini de yaptığı söylenir. Queen’in Freddie Mercury’si I want to break free‘nin videosunda bu baleye gönderme yapar ki sahiden eğlencelidir. Nureyev bağlantısına da bakarsanız kostümün neredeyse aynı olduğunu görürsünüz. Bu kadar sıkı örülmüş bir referans sistemini azıcık gevşetmek için burada nefes alınabilir. Mercury’nin yorumu, yani hep aynı işleri yapmaktan sıkılmış bir ev kadınından, pagan günahkârlıkların simgesi keçi ayaklı tanrıya dönüşmesi, Mallarmé’nin şiirinin ruhuna da uygun. Aşağıda Thomas Mann’ın cümlelerinden de okuyacağınız gibi, çalışmayı fetişleştiren bir uygarlığın karşısına, zevke ve hayale dalmış bir varlığı çıkarır adeta.

Büyülü Dağ‘ın sonlarına doğru, “Hoş Seda Demeti” başlıklı bölümde Hans Castorp, senatoryum sakinlerine bir anlamda DJlik yapmaktadır. Seçtiklerinden biri de Débussy’nin Prélude à l’aprés-midi d’un faune‘udur. Ama ismini vermez, bestecisini bile söylemez. Sadece bir Fransız prelüdü der ve Genç Fon’dan bahseder. Can Yayınları’ndan çıkan Gürsel Ataç çevirisinden alıntılayalım:

II. Cilt 344-345

Böceklerin yaz sıcağı havada çimenler üzerindeki vızırtısı, güneş ışığının kendisi, hafif rüzgâr, ağaç uçlarının sallantısı, yaprakların parıltısı, -çevredeki bütün o hareketli yaz sükûneti, onun tasasız kaval çalışına hep değişen ve hep şaşırtıcı seçkin ahenkli bir anlam katan karışık bir tınıydı. Senfonik katkı, bazen geri çekiliyor ve susuyordu; ama keçi bacaklı Hans öttürmeye devam ediyordu ve çalgısının saf tekdüzeliğiyle tabiatın seçkin renkli tınlama büyüsünü çağırıyordu –bu ise, bir aradan sonra, tatlı bir kendini aşmayla, hep yeni ve daha yüksek, birbiri ardına ortaya çıkan o zamana kadar görülmemiş enstrümantal seslerin katılımı sayesinde şimdiye kadar dokunulmamış ama mümkün bereketi kazanıyordu, tatlı-mükemmel yeterliliği ebediyeti içinde taşıyan geçici bir an için. Burada ‘Savun kendini!’ yoktu, sorumluluk yoktu, şerefi unutup yok olan bir kimse üzerinde dini savaş mahkemesi yoktu. Burada unutmanın ta kendisi hüküm sürüyordu, mutlu durgunluk, ebediyetin saflığı: Bu vicdan rahatlığıyla sefahatti, Avrupa eylem emrinin her türlü reddinin tanrılaştırması vardı, ve burdan kaynaklanan o avutma, gece çalgıcısına bu plağı diğerlerinden daha kıymetli kılıyordu.

“Avrupa eylem emrinin  her türlü reddinin tanrılaştırması ” yerine “Batı’nın aktif bir hayat taleplerinin reddinin ilahlaştırılması” diye de çevrilebilirdi belki. Büyülü Dağ‘ın atmosferi, tüm o aydınlanmış, kibar ve uygar dünyanın, yavaş yavaş bir regresyonla ilkel şiddete dönüşmesiyle değişecek, 1. Dünya Savaşı’nın kanlı çatışmalarından birinde sona erecektir.

Burada bir parantez açalım, Hans Castorp DJlik yapar demiştik: Last Night a DJ saved my life‘ı hatırlayın, dün gece dj beni kırık bir kalpten kurtardı der şarkı: Müzik hayat kurtarabilir, bazı müzik sosyologlarına göre, seçtiğimiz müzikler aracılığıyla bir anlamda duygularımızı “idare ederiz” bir halden diğerine geçeriz. Bir halden diğerine geçebilmek için müziği kullanırız. Hepimizin müzik stratejileri vardır: kimimiz günler boyu aynı şarkıya  tutunur, kimi parçadan parçaya atlayarak devam etme gücü bulur kendinde. Kimimiz radyoyu açıp rastlantılara kulak vermeyi, kimimiz önceden hazırlanmış playlistler bulundurmayı sever. Yıllar önce, fantezi-arabesk-türkü karışımı bir hatta çalışan bir besteciyi, flaş flaş flaş çığrışlarıyla dolu magazin programlarından birinde sanırım Unkapanı’ndan bir tür motto haline gelmiş bir şey söylerken duymuştum: iyi parça ya ağlatır, ya oynatır. Korkutur ve delirtir seçenekleri ticari değil ama mevcut: Apocalypse Now‘ın son sahnesinde helikopterlere bağlı hoparlörlerden yükselen Wagner, Guantanamo’da tutuklulara ardına kadar açık sesle dinletilen heavy metal derken müziğin olası gücü hakkında fikir sahibi oluyor insan.  Bourdieu en büyük elitistlerin melomanlardan çıktığını, çünkü tüm sanatlar arasında en yüksek soyutlama düzeyine müziğin sahip olduğunu söylüyorduAşağıdaki bağlantıya tıklayıp videoyu sonuna kadar açık bırakırsanız, büyük (ve çok havalı) Bernstein’in 1973’te Harvard’da verdiği özel bir ders dizisinin parçası olduğunu görürsünüz. Melomanlar için gerçek bir ziyafet.

Nazlı Ökten